30 Aralık 2013 Pazartesi

yılbaşı için planı olmayan bir ben miyim:(

yeni yil da neymis!


Çıktım bugün sokağa, vitrinler pırıl pırıl. Herkes telaşla mağazalara saldırıyor hediye almak için. Boş boş baktım, yok ne yapayım, bu sene yeni yıl coşkusu nedense uğramadı bana..

Tarçınlı karanfilli siyah beyaz bitki çayımı içer otururum evde, belki leblebi de alırım..

Niye böyleyim, anlayabilmiş değilim, oysa kokinaların uğur getirdiğine inanırdım, bu sene kokinam bile yok.

Bu sene yeni yılı plansız karşılıyorum.. Geçen sene ayvalı bal kabaklı kuzu kol yapmıştım, muhteşem olmuştu. Kendime giysi bile almıştım yeni.. 

Üff anlattıkça daralıyorum iyice, bir ben miyim böyle olan?

Gel yeni yıl coşkusu, bir mucize olsun, geç kalmış sayılmazsın, lütfen bana da gel, gel sarmala beni, ihtiyacım var sana....


16 Aralık 2013 Pazartesi

Sevdaluk, Gönüllü Yanmak Demektur..

Bol entrikalı, evin içinde topuklu ayakkabılarla, gece kıyafetleriyle dolaşan kadınların olduğu, ihtişamlı zengin konaklarında geçen, hikayeleri birbirine benzeyen yerli dizilerden sonra Sevdaluk bana çok iyi geldi.

Dizide Karadeniz'in muhteşem manzaralarına çok güzel müzikler de eşlik edince ortaya harika bir iş çıkmış zaten. Demet Akbağ ve Erdal Özyağcılar'ın oyunculuklarına diyecek laf yok!

Size de olur mu bilmem ama dizilerin ilk bölümünde oyuncuların üzerinde karakterleri biraz eğreti bulurum. Hele ki oyuncular acemiyse bu yapmacıklık beni iyice rahatsız eder. Ama Sevdaluk öyle mi? İlk bölümü izlerken sanki 15. bölümü izliyor gibi oldum ne yalan söyleyeyim. "İşte oyunculuk budur" dedim kendi kendime..   

Senaryoda yine aşk var, Ali İhsan ( Erdal Özyağcılar) ve Adalet ( Demet Akbağ) zamanında birbirlerine aşıkmışlar ve belli ki hala da aşıklar. Ama inatçı Karadeniz'li bunlar; sürekli kavga halindeler, aşklarını belli etmiyorlar. Neden kavuşamamışlar zamanında belli değil henüz, ilerleyen bölümlerde alırız ipuçlarını..
Ali İhsan bir elektrik teknisyeni, ama aynı zamanda çevreci, aynı zamanda dediğim dedik, aynı zamanda da icatlar yapan birisi. Badem adında bir ayısı var, bütün köylü illallah ediyor bu ayıdan ama Ali İhsan, 
"Onun da hakkı var buralarda, sizin gibi yer çevirip katlı katlı evler dikmedi diye mi kızıyorsunuz?" diye ayısını sonuna kadar savunuyor. Ağaçlarla konuşuyor, biraz dalını eğdi diye ağaçlardan özür diliyor, eski Şamanlar gibi biraz bilge bir karakter.
"Çöplerden enerji üretimi" projesi yapmış, kendisine sponsor arıyor.

Adalet ise bir pansiyon işletiyor yaylada, dediğim dedik, inatçı, hani derler ya  hükümet gibi bir kadın!

Köye Hidroelektrik santralı (HES) yapmayı düşünen birileri devreye giriyor ilk bölümde. Köylülerin elinden topraklarını alıp o cennet diyara inşaat yapacaklar, santral kuracaklar. Muhtemelen ilerleyen bölümlerde menfaatini düşünen muhtar ve doğayı seven Ali İhsan arasında bu konuda bir mücadele göreceğiz.
Bir de Orhan var, mühendis olduğunu söyleyip ailesini yıllarca kandırmış, aslında İngiltere'de şarkıcı olmuş, görüntüsü değişmiş, festival bahanesiyle köye geri dönmüş yıllar sonra.. Bakalım O'nun hikayesi nasıl gelişecek..

Dizide kaşık kaşık yayla balı yerlerken, arka planda şırıl şırıl sular akarken, yeşilin binlerce tonunu görürken, açıkçası atlayıp oralara gidesim geldi. Bir de hükümetin HES dayatmalarının yaşandığı bir ortamda böylesine çevre duyarlılığının dile getirilmesini de takdir ettim açıkçası.

Umarım bu dizi uzun soluklu olur, umarım çevre duyarlılığı anlamında bir farkındalık yaratır, umarım sansüre takılmaz.. Yolları açık olsun diyorum ve sizi ilk bölüm fragmanı ile başbaşa bırakıyorum.
Bu arada dizi, çarşamba akşamı 20:00'de Show Tv'de yayınlanıyor, kaçıranlar için bu akşam tekrarı varmış..

14 Aralık 2013 Cumartesi

Televizyon ve ben pek bir mutluyuz (mu acaba)

Bu gün size televizyon ve ben arasındaki ilişkiyi anlatayım.. 

sevgili televizyonum

Televizyon ve ben arasında dayatmacı bir ilişki var ..

O diyor ki, Esra Erol'la Evlilik neyine yetmiyor, ben diyorum ki 6 saat Çalıkuşu..

O diyor ki, dizinin en heyecanlı yerinde 15 dakika reklamı kakaladım sana, mecbur seyredeceksin, ben diyorum ki Tivibu'nun kaydından seyrederim ertesi gün, beni kandıramazsın!

O diyor ki, ille de Beren Saat, ben diyorum ki ille de Özgü Namal!

Böyle bir dayatmacı ilişki var aramızda, hangimiz galip geliyor tartışılır.

Televizyon mu beni kandırıyor, ben mi onu?

Onsuz olamadığım zamanlar var. Mesela ütü yapma saatlerim. Nefret ettiğim bu işi yaparken en saçma salak da olsa bir şey seyretmezsem ütü yapmam imkansız. Mesela normalde hayatta tahammül edemeyeceğim Yemekteyiz programı bile ütü saatlerimin en yakın tanığı oluyor. Yemekteyiz'in  kendine güven patlaması yaşayan tuhaf yarışmacıları soğanları kavururken ben mesela gömleğin yakasını ütülüyorum. Hep aynı esprileri yapan dış ses konuşurken ben de pantolona geçiyorum. Aslında seyrettiğim falan yok, kandırıyorum o anda televizyonu, o da yemek yarışması diye insanların saçma kavgalarını göstererek beni kandırıyor. Yani kim kimi kandırıyor belli değil!

Televizyon, ne onunla ne de onsuz!

Şöyle battaniyeye sarılıp televizyon karşısında uyumaktan kim hoşlanmaz. Ben bayılıyorum, yani onu uyku arkadaşı olarak kullanıyorum. O da aslında kendisini izlediğimi sanıyor. Aslında onunla ilişkimiz hep aldatmacaya dayanıyor. Ne onunla yapabiliyorum, ne de onsuz! Aramızdaki ilişki aşktan çok alışkanlığa dönüşmüş evliliklere benziyor. 

Mesela şimdi bloğa yazı yazıyorum, o da kendi kendine takılıyor. Aslında şu an onun sadece ışığından yararlanıyorum. Lambayı yakmak istemedim, ışığa da ihtiyacım var yazmak için, ne yapacağım tabii ki televizyonu açacağım. Mum ışığında yazacak halim yok ya..

Canım televizyonum sen ne kadar modernleşip gelişsen de, ne kadar incelip plazma olsan da için hala boş be güzelim.. 

Sarışın fıkrası gibisin diyeceğim şimdi ama sarışınlar bozulacak, yapay sarışınım diyeyim bari..

Güzel, bakılası, eğlenilesi ama içi boş bir güzellik.. İyi ki varsın..







3 Aralık 2013 Salı

Sevgili Günlük / 3

Sevgili Günlük (3)

Keşke her günüm deli gibi gezme tozmayla geçseydi de sana da acayip hikayeler anlatabilseydim. Ama olsun, ben böyle de mutluyum. İnsan gezip tozmadan da mutlu olabilir ve yazacak bir şeyler elbette bulabilir.
Hem zaten sen de biliyorsun ki ben küçük mutlulukların insanıyım. Şimdi bana "felsefe yapma" diyorsun ama bir dakika, burada duralım. Patron benim, ne istersem onu yazarım.

Ya biliyor musun, her şeyi erteleme gibi bir durumum var. Mesela bu eve yeni taşındığımızda bir arkadaşıma yemeğe çağırma sözü vermiştim, aradan tam dört buçuk sene geçti ve ben hala O'nu yemeğe çağırmadım! İşin komik tarafı, ne zaman bir araya gelsek bu mevzu mutlaka gündeme geliyor. Ya yeterince ev temiz değil diye erteliyorum, ya üşeniyorum, ya da ne bileyim işte enerjim olmuyor. Kızmıyor ama bana, ya da ben kızmadığını düşünüyorum ne bileyim işte..
Günler öylece akıp gidiyor. Aslında hep aynı şeyleri yapıyorum, pek bir sürpriz olmuyor hayatımda. Belki de iç huzurumun kaynağı da budur. Düşünsene, her gün bir aksiyon yaşasaydım mutlaka canımın sıkılacağı durumlar da olurdu. Bense durgun bir suda sırt üstü yatmış, sanki hayatı seyrediyor gibiyim.. Ya ben mutluyum sevgili dostum, kim ne derse desin mutluyum. Gerisi teferruat değil mi zaten...
Aslında biraz isteklerim var elbette. Ama onları sana açıklamak istemiyorum şimdilik. Daha seninle üçüncü kez beraberiz, nasıl açayım ki içimi öyle birden bire.. Azıcık samimi olalım, azıcık sana güveneyim belki daha da içten yazarım ileride.. Biraz sabırlı ol, sen de beni tanı değil mi ama..
Ya ne garibim ben de, sanki sen bir "günlük" değilsin de yeni tanıştığım bir insansın gibi davranmaya başladım. Hoop ne oluyoruz, kendine gel Hayal Kişilik! Adı "Hayal" soyadı "Kişilik" olan birinden ne beklenirdi ki zaten..
Haydi o zaman düşünelim biraz karşılıklı..
Görüşürüz yakında (umarım)